3 Eylül 2017 Pazar

Diyarbekir Qırıkları


Diyarbekir Qırıkları



12 Eylül karanlığında siyasi abiler yeraltına çekilip, firara çıkınca tüm meydanlar, Qırıklar’a kalır. O yıllarda bunların en tanınanlarından biri de Yenişehir sineması önünde simsarlık yapan Diyarbekirli Qırık Hano’ydu. Dolmuş simsarı Hano, yolcusunu gözünden tanırdı. Daha siz yanına yaklaşmadan o, “Geş bin Erğani, geş bin!” ya da “Erğani kalmasın!.” O andaki duruşu, el hareketleri bir Qırık'ın tüm özelliklerini yansıtırdı. Ayağındaki siyah uçlu kunduranın topuğu kırık olur, elindeki tespih taneleri ise hızlı biçimde sürekli dönerdi, “Geş bin Erğani!” dediğinde bile tespih taneleri şakır şakır ses çıkarırdı. Parmak arasında şaklatarak takla attırıp, kafasını dolmuşun içine uzatıp, “Delikanlı sen biraz kay, Teyzem sen de sola yanaş” deyişini halen unutmuş değilim.

Ne zaman söz Diyarbekir’den, Qırıklardan açılsa aklıma simsar Qırık Hano gelir. Onu şehirde tanımayan yok gibidir. Kulağı delik, nerede çalıntı, orada buluntu. Kuştan önce haber alır, aynı hızda ulaştırılması gereken adrese ulaştırırdı. 12 Eylül yıllarında yararını çok gördük. Qırıkça bir dil oluşturmuşlardı, kendilerince şifreleri vardı. Tehlikeli bir durum olunca yanına yaklaştığımızda eliyle işaret edip  Qırık üslubu ile “Qeybol” derdi. Simsar Hano’nun birçok Qırıktan farklı yanı yerleşik bir işyeri vardı. Qırıkların kaşarlanmış olanları Beden’in çocukları olarak tanıtırlardı kendilerini. Bunlar Dağkapı ve Xançepek’te kendi deyimleri ile “bilet keserlerdi”. Xançepek’in dar sokaklarına yolunuz düştü mü ilk önce karşınızda bu Qırıkları bulurdunuz. Bellerinde özel yapılmış bıçakları, (kendileri buna sator) der, sizin ne amaçla Xançepek’te dolaştığınızı nereye gitmek istediğinizi hemen anlarlardı. “Harbi konuşax hemşerim” der. “Biz adamı gözünden tanırığ”. Bu nedenle Xançepek sokaklarına yolu düşen (Qırık dilinde o muhite ‘aşağı mahalle’ derler) Dağkapı Suriçi’ndeki faytonları kullanmak zorunda kalırdı.

Diyarbekir’de ulusal mücadeleye ilk göz kırpan, ilk etkilenen kesimlerden biri de bu Qırıklar'dır. ‘90’lar Qırıkları için bir yol ayrımıdır aynı zamanda. Çatışmalı bu yıllar Diyarbekir’de Qırık döneminin sonudur. Ulusal mücadele geliştikçe Qırıklarda da bir dönüşüm başladı. Diyarbekir esnafına ilk önce onlar “kepenk kapa” dedi. Satorlarını bellerine takıp bu kuralı bozmak isteyenlere “Kapa hemşerim, kapa!” dediler.

Hayatları boyunca, harbiden delikanlıca bir meydan kavgasını her zaman tercih ettiler. Zayıfa, masum olana kıymadılar hiçbir zaman. Qırıkların davası, varsa yoksa delikanlılık kurallarını hiçe sayıp da ‘yanlış yapana’ydı. Kendi kurallarında can alma da yoktu. ‘90’lı yıllarda birçoğu ulusal saflara katıldı. Dağa çıkanlar oldu. Birkaç tanıdık yüzle mücadelenin farklı alanlarında karşılaştık. Bir yanları hala Qırıktı. “Simsar Hano”, “Tolas Hamé”, Sarı Bayro”, “Hacı Rızgo” ve “Bucur Hako” bunlardandı. Hacı Rızgo’yu küçüklüğünden tanırım. Gündüz ayakkabı boyacılığı, gece de Dörtyol’da yabancı marka açık-kapalı sigara satardı. Yıllar sonra İstanbul’da rastladım kendisine. Yıllar önce “boyasın abim, parlasın abim” diyen Rızgo, o görüşmemizde bana gerilla cephesindeki son gelişmeleri aktarmıştı. Diyarbekir’de tanıdığım, İstanbul’da karşılaştığım bir Qırık ta Simsar Hano’ydu. 12 Eylül yıllarında Dağkapı-Yenişehir sineması önünde “Geş bin Erğani, geş bin” diyen Hano yıllar sonra İstanbul’da Taksim dolmuş durağında bu defa “Erğani” yerine aynı üslubu ile “Geş bin Aksaray, geş bin!” diyordu. Simsar Honu’yu sesinden tanıdım. Yanına yaklaştım, baktım yine eskisi gibi, beni görünce hemen tanıdı. Elimle yıllar önceki şifreyi yapınca unutmamış hemen “Qeybol!” dedi.

 Qırık Hano da baskılara maruz kalınca çekip İstanbul’a gelmiş. “Az kalsın beni de Qeybedeceklerdi” dedi. Çok sevdiği simsarlığı İstanbul’da sürdürmek istemiş. Yine her zamanki gibi siyah uçlu kundurasının topukları kırıktı. Elinde tespihi şaklatıp duruyordu. “Geş bin Aksaray, geş bin” diyordu.

Her Diyarbekir delikanlısında bir miktar bulunur Qırıklık. Qırık kültürü şehrin kendine özgü toplumsal şartlarının ürünüdür. 12 Eylül karanlığında siyasi abilere epey yardımcı oldular. Her Qırık doğal bir kuryedir o yıllarda. Kulakları delik olduğundan, sağdan-soldan haber yetiştirirlerdi. Kendilerince siyasi işlere yardımcı oluyorlardı. Bir şeyler yaptıklarını, bir işe yaradıklarını gördükçe mutlu olurlardı. Normalde toplum içinde pek sevilmezlerdi. En ufak bir gelecek beklentileri yoktu. Umutsuzdurlar geleceğe dair. Qırık için hayat her zaman Yılmaz Güney’in “Umutsuzlar” filminin son sahnesi gibidir. Bellerinde satorları oldukça yaşarlar. Nerede bir kavga, nerede faili meçhul bir olay oldu muydu ilk önce Qırıklar gözaltına alınırdı. En fazla karakola onlar düşer. Karakollarla çok yüz göz olduklarından çoğu defa ikili oynarlar. Çok zorda kalsa arada bir iş verir, günü kurtarmaya çalışır. Qırık ne yapar eder karakola düşen arkadaşını kurtarmaya çalışır. Arkadaşı karakolda olduğu müddetçe rahat etmez. Borç harç eder işi bağlar. Bunu başardığında dünyanın en mutlu kişisidir. Başı göklere yükselir.

Qırıkça aşk…

Qırık'ın aşkı da Qırıkça'dır. Platonik aşkların en büyüğünü onlar yaşar. Bir kız sever, gece gündüz arkasından koşturur. Tabii kızın haberi bile yoktur bu durumdan. Sevdiği kız sokağa çıkınca Qırık elli metreden gözler onu. Peşine takılır, belinde sator bıçağı, kıza yan bakanı gözetir. Bir yan bakan görse vuracak, bazen kafasına koyduğu birini dar sokakta sıkıştırır. “Vula Qahpe, demeğ dawama yan bakmışsın!” der ve girişir. Ertesi gün kimse sormadan o icraatını söyler. Kendisince eylem koymuştur. “Qahpe yan bakmış!” der. Kızın haberi olup olmadığı konusunda ise cevabı hazırdır. “Ben ahmağ mıyam, çaktırır mıyam heç!”

 Qırık aşkları böyledir. Bir kız sever kızın haberi bile olmaz. Kendilerini şaraba vururlar. Normalde her Qırık iyi bir şarapçıdır zaten. Şarap onlar için bir teselli ikramiyesidir. Qırık'lar çoğu zaman sevdiği kızın ismini bile umursamazlar. O kendince bir isim koyar. Qırık'lar için en güzel sevgili ismi “dawa”dır. Qırık aşklarında sevgili bir ‘dawa’ haline gelmiştir. Sonunda kavuşmasa da “dawa”sı için yapmayacağı şey yoktur. Çoğu defa vurur, vurulur hapislere girer, ama  o yine de ısrar eder. “Qahpe, dawama yan baktı!” der. Dawasına çok bağlı olmanın pratiği onlar için içkide çıtayı yükseltmektir. Önce şarap, sonra kolonya, en son ispirtoya kadar yükselir bu çıta. Hatta aşklarını ispatlamak için dört yola çıkar, önce bir yudum çeker kafaya, sonra asfalta döker, çakmağı çakar, asfalttaki ispirto yanmaya başlar, engel olmak isteyen olursa “içim yanir” der.

Qırık'lar düğünlerden hiç eksik olmazlar. Kırnata ekiplerinin tümünü tanırlar. Diyarbekir’de düğünler yazları genelde evin bahçesinde ya da mahalle aralarında sokakta yapılır. Qırık haberi alır almaz kafayı çekip damlar düğüne. Kıyafeti tam takırdır. Oyuncu ekibinin başına geçer, hele bir de “dawam” dediği sevdiği kız kenarda, kapıdan, bacadan onu izliyorsa Qırık kendini kaybeder. O an folklorun her türlü figürünü sergiler. Mendil almış başı çeker. Şehrin yerel oyunu “delilo delilo destane” dedikçe, Qırık siyah uçlu kırık kundurasının topuğunu yere vurur. Düğün devam ederken az sonra bir başka Qırık daha gelir, oyuncu ekibinin arasına katılır. Bir ekipte iki Qırık oynamaya başladı mı diğer oyuncular yerlerine çekilir. Meydan Qırık'lara kalır. Kim ne kadar figür sergilerse o izleyicilerin alkışını toplar. Bunu bilen Qırık'lar yarış içinde yorgun düşene kadar oyunlarına devam ederler. Qırık'lar düğünlerde genellikle “avare”yi oynarlar.

Qırık'ların da çeşitleri vardır. Kimi kahveci, kimi simsar, kimi de hiçbir işe bakmaz, zuladan yaşar. Bu kesim Qırık'lığı yaşam biçimi haline getirmiştir. Qırık'ların en çok uğradığı mekanlar kahvelerdir. Hatta ev ile kahve arasında tercih yapmaya zorlanırlarsa kahveyi tercih ederler. Qırık'lar arasında isim/nam yapanlar da vardır. Kendi aralarında semtleri, köşe/bucakları paylaşırlar. Herkes kendi muhitinden sorumludur. Kimse kimsenin bölgesine giremez. Hiçbir Qırık, toplumun kendilerine taktığı “Qırık” nam-ı diğer “peQas”lığı kabul etmez. Her Qırık kendi kodu  ile tanınır. “Pişo Mahme”, “Kopo Sezo”, Dağkapılı Çeko” gibi... kendilerine sorarsanız “Bedenin çocuği” derler. Her Qırık kendisini en hakiki Diyarbakırlı olarak görür. Hatta normal, “Diyarbakırlıyız” demezler, “Diyaaarbakırlıyız”deyip vurgulu biçimde uzatırlar kelimeyi. Diyarbakırlı her delikanlı “Pişo Mahme” yi tanır. En azından ismini namını duymuştur. Gurbette başka bir şehirde Diyarbekirli  birine rastladığında diyalog kurmak için ilk sorularından biri “Pişo Mahme’yi tani misin?” olur. Birkaç anısını mutlaka anlatır size.

Gurbete de çıkan en çok Qırık'lardır. Genelde İstanbul ya da İzmir bir çoğunun ikinci adresleridir. Üç ay İstanbul’da kalıp memlekete dönen Qırık, üç ay gurbette yaşadıklarını bütün kış boyu kahve ve sokak köşelerinde anlatır durur. O bir yapmışsa elli de üzerine katar.

Aile ve mahalle baskısı sonucu bir çoğu hayatın zorluklarına yenik düştü. Bazı Qırık'lar sınıf atladı iş güç sahibi olanlar oldu ama Qırık'lık hep kaldı onların bir yerinde, kadim şehrin  umutsuz, acılı bir kuşağıdır Qırık'lar.

filmin son sahnesi de gelip çatmıştır artık. Çok uzaklardan bir türkü yükselir. Şark bülbülü Diyarbekirli Celal Güzelses’in sesinden,

“40 yaşında belleri bükülür
45’inde günahlarına ağlar
50’sinde insanlara bel bağlar.
Dağbaşına çökmüş dumana benzer”

Dağkapı sur içinden kalkan bir fayton, Xançepek’e doğru yol alır.“Geş bin  Qırıx Hano, geş bin” o günler de geldi geçti, bir yalana benzer.






1 yorum:

  1. ...Görsel: Adanalı bir arkadaşımıza benziyor...

    YanıtlaSil

Herkes Dünyayı kendi bakışında taşır…

  Bir Sufi mankıbesinde okumuştum Dervişin biri günün belli saatlerinde şehrin hemen girişinde Dut ağacının gölgesinde dinlenirmiş. Şehrin g...